By Parlak

karduz

Resimler için Tıklayın !

Gölyaka ilçesi Batı Karadeniz Bölgesi, batı sınırları içerisinde Düzce İlinin en batı ucunda yer almaktadır. Gölyaka’yı içine alan toprakların ilk sahipleri Proto Hititler’dir.

İlçe, kuzeyde ve güneyde bulunan Bolu ve Köroğlu Dağlarının uzantısı olan sıra dağlar arasında yer almaktadır. Gölyaka su kaynakları bakımından Düzce’nin en zengin ilçelerinden biridir. İlçede şu göller bulunur: Efteni Gölü, Kara Göl, Sarı Göl, Cılbız Kuyusu, Gölcük, Kuru Göl ve Katır Gölü.

Gölyaka yaylaları açısından da zengindir. Pürenli, Kardüz, Yanık, Unluk ve Kızık Yaylaları en başta gelen yaylalarıdır. Bu yaylalar yayla turizmi açısından gelecek vaad etmektedir. Özellikle de Kardüz Yaylası kış sporları ve turizmi için geleceğin merkezleri arasında gösterilmektedir.

Melen Irmağı ve Aksu Çayı da Gölyaka’nın ırmaklarından en başta gelenleridir. Bu ırmaklarda balıkçılık sporu yapılmaktadır. Gölyaka bütün bu güzelliklerinin yanı sıra ormanlarıyla da doğanın tüm güzelliğini sergiler. Başlıca ormanları şunlardır. Karamahmut, Keltepe, Güney, Çamlık, Koruluk, Büyük ve Küçük Balkaya, Karadağ, Mercantepe, Emeksiz, Konaş Sağlamsu, Unluk ve Baltepe.

Gölyaka 17 Ağustos Körfez depreminde en fazla hasar gören yerlerden biri olmuştur. 12 Kasım Düzce depreminde de ilçe büyük hasar görmüştür. Her iki depremde de toplam 106 kişi hayatını kaybetmiş ve 317 kişi yaralanmıştır. Depremlerin ardından Aralık 1999’da Düzce’nin il olması nedeniyle Gölyaka, Düzce’ye bağlanmıştır.

Doğal güzellikleriyle ünlü ilçe Gölyaka, Batı Karadeniz Bölgesi’nde Düzce İli’nin en batı ucunda 219.983 Km’lik bir alan üzerinde yer alıyor.

İlçe, sahip olduğu coğrafi konumu ve tabiatı itibariyle ilkçağlardan itibaren insan yaşamına ve yerleşmesine uygun bir yöre olarak biliniyor. Gölyaka’nın ilk sahipleri Proto Hititleri olmuş. M.Ö. 5000 yıllarında Anadolu Trakyası olarak bahsedilen bu topraklarda bir çok yerleşim merkezi oluşturmuşlar. Bitinya olarak adlandırılan Bursa, İzmit ve Bolu toprakları arasında kalan Bölgenin Hititlerce M.Ö. 1800-2000 tarihleri arasında iskan edildiği, Hititlerin zayıflamasıyla birlikte M.Ö. l200’lerde Firiklerin, M.Ö. 7 nci yüzyıldan itibaren Lidyalıların egemenliğine girdiği ve bundan sonra sırasıyla Romalılar ve Bizans İmparatorluklarının topraklarına katıldığı sanılıyor.

İlçe kuzeyde ve güneyde bulunan Bolu Dağlarının uzantısı olan sıra dağlar arasında yer almakta. Güneydeki dağlar daha yüksek olduğundan ilçenin güney kesimi yüksek dağ kitlesi ve ormanlık alanlar ile kaplı. İlçenin kuzey bölümü tamamen dağlarla kaplı olmadığı için ova kuzeye doğru genişleyen bir görünüm arz etmekte ve Düzce ovası ile bitişik vaziyette. İlçe’yi Düzce ovasından ayıran Büyük Melen ırmağı ve Efteni Gölü. İlçe merkezi Efteni Gölü’nün batısında ve düz ovada kurulmuş olup, rakımı 100 metre civarındadır.

Bitki örtüsü olarak, oldukça zengin ve yeşillin her tonu mevcut. Ovada kavak, fındık ve çeşitli meyve ağaçlarına; yüksek kesimlerde kayın, meşe, köknar, çam gibi ağaçların bulunduğu zengin ormanlık alanlara rastlanmakta.

Efteni Gölü ve Kuş Cenneti: Efteni Gölü 100 metre yükseklikte, Düzce ile Gölyaka’nın sınırları içinde kalmaktadır. Düzce’nin 14 km. güney batısında, Elmacık Dağı silsilesinin eteğinde Asar, Uğur, Küçük Melen sularının ve yan derelerin oluşturduğu tatlı su gölüdür. Efteni Gölü, göçmen kuşların göç yolu üzerinde bulunan önemli ve ender merkezlerden biridir. Göl, 1992 yılında Orman Bakanlığı, Milli Parklar, Av-Yaban Hayatı Koruma Genel Müdürlüğü tarafından koruma statüsüne alınmış olup, avlanmak yasaktır.

Yaklaşık 150 çeşit su kuşu türüne ev sahipliği yapan gölde, kuğu, karabatak, flamingo, su tavuğu, boz kaz, yeşilbaş ördek, sakar meke, sumru, kız kuşu, çulluk, balık kartalı, balıkçıl, yılan boyun, angıt ilk göze çarpan kuş türleridir. Efteni Gölü çevresinde gölün izlenebilmesi için kuş seyir terasları ile ziyaretçilerin bilgi alabileceği bir de tanıtım merkezi bulunmaktadır.

Güzeldere Şelalesi: Düzce’ye 28 km, Gölyaka’ya 16 km. mesafededir. Güzeldere Şelalesi 135 m. yüksekliktedir ve bu özelliği ile Türkiye’nin en yüksekten akan şelalesidir.

Estetik yönden ayrıcalıklı bir konuma sahiptir, içinde bulunduğu eşsiz güzellikteki orman ile tam anlamı ile bütünleşmiştir.Mutlaka görülmesi gereken bir doğa eseridir.

Kardüz Yaylası: Düzce ve çevresinin en yüksek tepelerinden birisi olup, kış turizmine ve çim kayağına uygundur.

Gölyaka ilçesine TEM otoyolu ve D-100 karayolu ile ulaşmak mümkündür ve merkeze 30 km. uzaklıktadır. Yayladan Düzce Ovası ve Karadeniz rahatlıkla görülebilmektedir. Her yıl geleneksel olarak Kardüz Yayla şenlikleri yapılmaktadır.

İstanbul’un ensesinde, Bolu’nun gölgesinde yıllarca beklemiş ve nihayet kendini göstermeye başlamış gizli bir cennet olan Düzce ilinin Gölyaka ilçesindeyiz.
Büyütmek için tıklayınGezi boyunca nasıl olmuş da bugüne dek kendini bu denli, saklamış dedirten ilçenin cennetten farksız olan doğası inanılması güç, zamana sığmayan, görmeye, doyulmayan güzellikler sergiliyor. Gölyaka ve çevresinde gezi turumuza başlıyoruz. Gezi boyunca upuzun bir şelale olan Güzeldere, özlenen atmosferi, gölleri, göletleri, havası, doğası ile Kardüz Yaylası, bir kuş cenneti olan Efteni Gölü çeşitli sürprizler hafızamızda iz bırakacak.

Tarihçesi
Sahip olduğu değerler bakımından ilk çağlardan bu yana insan yaşamında ideal özellikler taşıyan bir yerleşim alanı olarak karşımıza çıkan Gölyaka’nın ilk sahipleri Proto Hititleri olmuş. M.Ö 5000 yıllarında Anadolu Trakyası olarak bahsedilen topraklarda Bitinya olarak adlandırılıp Bursa, İzmit ve Bolu toprakları arasında kalan bölgenin, M.Ö. 1800-2000 yılları arasında Hititlerce iskân edildiği Friklerin, Lidyalıların, Roma ve Bizans etkisine girdiği sanılıyor. İlçe İmamlar Köyü iken 1955 de Düzce’ye bağlı nahiye, 1962 yılında yakınında yer alan bir gölden dolayı Gölyaka olarak anılmaya başlamış. 3 Aralık 1999 yılından itibaren il olup Bolu’dan ayrılan Düzce’nin ilçesi olmuş.

Kardüz Yaylasına yolculuk
Düzce’den çıkıp Gölyaka sapağından dönerek Köprübaşı Köyü üzerinden Gölyaka’ya yöneliyoruz. Önümüze çıkan İçmeler Köyü geçiliyor, Yeniköy’den sola dönülüyor, Aksu Deresi köprüsünü geride bırakılıp Kardüz Yaylasına doğru asfalt yoldan tırmanmaya başlıyoruz. Saçmalıpınar Köyü ve sağımızda, Bakacak Köyünü bırakıyor 1800 rakımlı Kardüz güzergâhı boyunca göknar, kayın, ıhlamur, çınar, gürgen, ceviz, ağaçları yol boyunca bizlere eşlik ediyor.
Mola vermeye mecbur eder güzellikte ki köy evleri, güllerle bezenmiş çiçekli bahçeleri, karakteristik mimari özellikleri ile kent yaşamında özlenen tablolar çizerek göz okşuyor. Yöre halkının misafirperver davranışı, trafikten, kalabalıktan arınmış dağ yolları, zirveye doğru farklılaşan hava, kuş ve çevre bitki dokusu alabildiğine uzanan ve içinize coşku dolduran panorama heyecanlanmanıza, neden oluyor. Oysa daha hiçbir şey görmediğinizi çok sonra anlıyorsunuz. Jeep safari, foto safari, dağ yürüyüşü, Motocross, çim kayağı aktiviteleri için ideal yörede bulunduğunuza kendinizi inandırıp Kardüz Yaylası öncesi Yanık Yaylası ile karşılaşıyorsunuz. Yol boyunca memeleri süt dolu besili inekler, köy kızlarının örüp başlarına taktıkları yün başlıklarla dikkatinizi çekiyorlar. Hem nazarlık, hem hayvanların karışmamasını sağlayan bu pon ponlu yün başlıklar, boyunlarında sallanan çanların sesleri ile inekleri daha da sempatik hale getirirken Karadeniz toplumuna özgü gelenekleri tanımanıza neden oluyor. Saçmalıpınar Köyü bu tür duygularla geçiliyor, balık satın alınabilen, balık pişiren, Dere Evleri Balık Üretim Tesisleri geride kalıyor. Aksu Deresi, dönerek Şaçmalıpınar’dan geçerken suyunun tadıyla balıklara lezzet katıyor. Bölgede dikkat çeken bitki örtüsü içinde mor renkleriyle orman gülleri, karayemiş olarak isimlendiren çiçekler arıcılar tarafından üretilen “Acı bal”ın kaynağı oluyor. Orman güllerinin çiçek açtığı Haziran – Temmuz ayları arasında kovanları, bu çiçekler üzerinde dolaşan arılar yaptıkları acı balla dolduruyor. Yöre halkı ise bu balın çok kuvvetli olduğunu, doğal Viegra olarak niteleyip iki kat daha etkili olduğunu altını üstünü çizerek, üstüne basarak heyecanla anlatıyorlar. Sabahleyin aç karnına bir çay kaşığı balın yeterli olacağını vurguluyorlar. Çevrenize baktığınızda gördüğünüz yaşlıların, 80 yaşında 400 davar güden çobanların bu balla ayakta kaldığına şahit oluyorsunuz. Fındık ezmesi, tereyağı bir kaşık bal karışımının yeterli mucize olduğuna inanıyorsunuz. Köyün yerlilerinden birini alıp kendinize rehberlik yapmasını isterseniz Birol Akgül bu tür işler için hem yolu biliyor, hem de güvenli yolculuk sağlamayı vaat ediyor.
“Meslek olarak köyde kameracılık yapıyorum, şehit törenlerini, düğünleri, şenlikleri kameraya çekiyorum” diyen rehber “15 Temmuz’da buraları arabadan geçilmez, herkes şenliklere gelir, bol bol atış yaparlar, stres atarlar, Kore gazileri bile gelir mavzerle atarlar, oyunlar oynanır yemekler yenir” diye ekliyor. “Seni nasıl bulurlar” diye soruyorum, cevabını anında veriyor.
“Birol Akgül Gsm: 0535 644 44 15, Ev telefonu: 0(380) 714 51 14 turlara, motosiklet gruplarına dağı gezdiririm” diyor. Çevrede bulunan bilinmeyen mağaraları anlatmaya başlıyor, “Kardüz Yaylası Küçükdere mağaraları, İnnikaya Küçükdere mağarası, Baklaya takım mağaraları var, doğal oluşumlardır, bir zamanlar buraları denizmiş tarihte gemi bağlama yerleri varmış” diye ekliyor. Beni de ikna ediyor “hadi götür bakalım” diyorum. Başlıyoruz tırmanmaya, komando misali, keçinin zorlanacağı dik yamaçlara (Düz duvar demek daha doğru olur). Mağara galerileri kollara ayrılarak devam ediyor. İnmenin çıkmaktan daha zor olduğu oynak taşların, fındık ağaçları arasından sağ salim dağ yoluna dönüp yola devam ediyoruz. Birol heyecanlı ben diyor, “şiir de yazıyorum bir zamanlar bir kız sevmiştim” “Tamam, oku bir tane” diyorum. Başlıyor ” Her canlı varlık bir eş arar, taşın kalbi yoktur onu da yosun sarar”! Bir taneyi bir başkası takip ederken Çamlık Deresi Kardüz Yaylası yolu S 93 no lu Çamlık Çeşmesi arkası kuru çeşmeye geliyoruz. Yamaçta bir ağaç “H” Harfi biçimli iki gövde ve birbirine uzanan arada bir dal. Ek yeri yok, kimin, kimin gövdesinden çıktığı, nasıl girdiği, kaynadığı hiç belli değil. Oldukça düşündürücü kayın ağaçlarının anatomisi, soruları, tahminleri cevapsız bırakıyor. Ortak gövde, ortak köklü ağaçların resmini çekiyorum, bir de isim takıyorum “Kayınların Aşkı” diye.

Rakım 1840 metre
Hava serin mi serin. Uzaktan koyunların çan seslerine karışan iki, üç günlük bebek koyunların melemeleri, tahta duvarlı teneke çatılı evler, genzinizi yakan bol oksijenli nefis bir hava, yemyeşil çayırlar ve de ağaçlar. Gölyaka sapaktan tam tamına 40 km gelmişiz.

Kardüz’ün zirvesine minik yapraklı çiçekler, sarılar, pembeler, morlar, papatyalar. Tepelerde kıştan kalan karlar, zirvenin sırtında etrafı tellerle çevrilmiş erenler mezarlığı. Gecenin soğuğuna uyum sağlamış, kar sularıyla beslenen zümrüt yeşili, uzamayan kısa boylu halı gibi çimlerle, çayırlar aralarda göller. Bazısı sıcaktan, bazısı şifa niyetine yayla yaşamını kabullenenler. Bronşit, astım, kalp, uykusuzluk problemi yaşayanlar. Hava, şifa ve tedavi kaynağı. Her taraftan fışkıran sular, pınarlar var.
Elektrik yok, buna bağlı TV, çamaşır, bulaşık makinesi yok, dizüstü bilgisayar, günlük gazete yok. Otomobillerin radyo-kasetçalarlarından kemençe sesleri yayılıyor etrafa.
Şöyle bir sınıyorsunuz kendinizi, acaba diyorsunuz ben bu hayata uyum sağlayabilir miyim? Yöre halkı sorularınızı cevaplıyor size pınar suyundan demlenmiş çaylarından ikram ediyorlar. Güneş erken doğarmış, bazen öyle bir sis, yok yok öyle bir bulut çöker, otururmuş ki dağın zirvesine, kapınızı açınca odanıza bulut girermiş.

Saatin 10.00 veya 12.00, günlerden Salı veya Perşembe olmasının hiç önemi kalmadığını bile düşünmeye başlıyorsunuz. Zaman duruyor gibi geliyor. Yaşlanmak bir yana gençleşiyorsunuz. Zirvede basınç düşerken oksijen artışı tesirini gösteriyor. Kent yaşamında iki katı dinlenerek çıkarken Kardüz’de 18 lik delikanlı oluveriyorsunuz. Yeni keşifler yapma, yeni yerler görme isteğinize karşı çıkamadığınızdan daha çok dolaşıyorsunuz.
Çimlerin yuttuğu yol izleri görünmez oluyor bir tür of-road yaparak ilerliyor, Sarı Göle sonrasında Katırcı Gölünü görüyorsunuz. Çevrede bulunan ağaçların durgun göl yüzeyindeki yansımaları, kıyılarda ıslak zeminlerde su içip, karnını doyurma telaşında ki geniş kanatlı yabani kuşlar ilgi çekebiliyor. Uzaktan kekik otu ile beslenen sürüler ve onları koruyan kangal, çoban köpekleri geçiyor. Yöre halkı sürüye girmezsen sürüyü koruyup, yönlendiren köpekler bir şey yapmaz diyorlar. Kuşlar eskiden daha çoktu fındık için zirai mücadele ilaçları, tarlaya atılan suni gübrelerin, ilaçların sulara karışmasıyla kuşlarda azalmalar olduğunu, hatta arıların bile öldüklerini belirtiyorlar.


Kardüz’den dönüş

Katır Yaylası yolunuz üzerinde yer alıyor. Bir de Katır Yaylası Yangın Gözetleme Kulesi var. Piknik amaçlı gelenlerde olurmuş kulenin çevresine. Aslında astım, bronşit merkezi yapmaya, otel kurmaya, spor takımları için kondisyon merkezleri, uygun kamp alanları açılsa, golf oynamaya müsait çimler, çim kayağı yapmaya elverişli zeminler, cross sahaları, safari alanları, kır çiçekleri, aroması yüksek kekikler diyarında projeler üretip kafanızda beyin fırtınası yaratıyor.

 
55251 ziyaretçi (110578 klik) kişi burdaydı!
Facebook sayfamızı hala beğenmediniz mi ?
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol